Türkiye, jeopolitik konumu ve sunduğu maliyet avantajıyla uluslararası şirketlerin radarına girmeye devam ederken, küresel tedarik zincirinin yeni merkez üssü olma yolunda ilerliyor.
Geçen yılın şubat ayında arz şoku ve küresel ekonominin kapanmasıyla takip eden talep şoku, dünyanın hemen hemen her yerinde şirketlerin üretim stratejisi ve tedarik zincirlerindeki zafiyetleri ortaya çıkardı.
Ekonomilerin canlanması ile artan talep karşısında özellikle Asya ülkeleri odaklı üretim ve tedarik zincirlerinde kesintiler yaşanmaya başlandı.
Uzun mesafe taşımacılık maliyetlerinin katlanarak artması pek çok yabancı uluslararası şirket için konum ve maliyet avantajı sunan Türkiye’yi cazip bir yatırım ve üretim merkezi haline dönüştürmeye devam ediyor.
EN FAZLA KAZANÇ SAĞLAYACAK ÜLKE TÜRKİYE
Yakın dönemde gıda, ilaç, mobilya elektronik ve paketleme gibi alanlarda faaliyet gösteren pek çok uluslararası şirket, güçlü lojistik altyapıya ve endüstriyel kapasiteye sahip Türkiye’ye yönelik yeni yatırım planlarını açıkladı.
Küresel tedarik zincirinin, Asya ve özelikle Çin’e bağımlı bir ağdan üretim kalitesi ve lojistik imkanları nedeniyle Türkiye’ye yönelmesi bu alanda Türkiye’ye yönelik yatırımların artacağı beklentisini de beraberinde getirdi.
İsveçli mobilya şirketi IKEA, Polonya hazır giyim firması LPP, Alman ilaç firması Boehringer Ingelheim ve Belçika paketleme şirketi DW Reusables Türkiye’ye yatırıma odaklandı.
ÜRETİCİLER, DAHA FAZLA TEDARİKÇİ OLUŞTURMAK İSTİYOR
Hem jeopolitik risk hem de salgının maruz kaldığı güvenlik açıklarına bir yanıt olarak şirketlere baskılar da artıyor. Tedarik zinciri riskine karşı önde gelen üreticiler de daha fazla tedarikçi oluşturmak istiyor.
Benetton Group İcra Kurulu Başkanı Massimo Renon, söz konusu üretim artışına ilişkin “Üretim süreci ve ayrıca nakliye maliyetleri üzerinde daha fazla kontrole sahip olmak için stratejik bir karar.” ifadelerini kullandı.
Grieder, “Yakın yerlerde üretimi önemli ölçüde genişleteceğiz. O zaman trendlere daha hızlı ve dar boğazlara daha esnek tepki verebiliriz. Bu gerçek bir rekabet avantajıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
KOVİD-19’DA TEDARİK ZİNCİRİNE NE OLDU?
TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI YATIRIMLARA BAKIŞI
Avrupa ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayan Türkiye, küresel tedarik zincirlerindeki değişikliklerden yararlanmak için teşvik ve lojistik alanında çalışmalarını yoğunlaştırırken, siyasiler de “uluslararası yatırımcılara her zaman kapımız açık” mesajı veriyor.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ise Türkiye’nin her platformda güçlü üretim ve tedarik ağıyla ön planda yer aldığını belirterek, “Dışa bağımlılığı aşağı çekecek, istihdamı artıracak ve teknolojik dönüşümü hızlandıracak yatırımlara büyük önem veriyor; teşvik ediyoruz.” dedi.
Kovid-19 salgını gibi krizleri iyi yöneten ülkelerin, yarının küresel oyuncuları olacağını dile getiren Dağlıoğlu, “Hem dinamik hem rekabetçi hem de çevik ve esnek bir yapıya sahip olan Türkiye de başarılı hamleleriyle salgın sürecini başarıyla yöneten ülkeler arasında yer alıyor. Tüm bu gelişmeler ile, tüm dünyada tedarikte güvenliğin daha da öne çıktığı bir döneme girildi. Bu dönemde Türkiye’nin yatırımcılara sağladığı temel değerlerle, küresel tedarik zincirlerinde daha da kritik bir yer tutacağına ve önemli yatırımlar çekeceğine inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE ULUSLARARASI ŞİRKETLERE NE SUNUYOR?
Küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması, Türk ihracatçıları için fırsatlar sunarken, küresel değer zincirine katılım, bir ülkenin belli alanlardaki yetenekleri tarafından yönlendiriliyor ve ülkeler için önemli fırsatlar sunuyor.
Pazarlara yakınlık, doğal kaynaklar, insan sermayesi, fiziksel sermaye (sermaye stoku), kurumsal sermaye, lojistik/bağlanabilirlik, ücrette rekabet ve pazar erişimi küresel değer zincirine katılımı sağlayan yetenekler olarak gösteriliyor.
Salgının ani etkisi üretim ve tedarik zincirinde bozulma, küresel resesyon ve arz ve talep şokunda etkisini gösterirken, uzun vadede ise şirketlerin tedarik zincirinde esnekliğini artırması, ulusal ve bölgesel üretim kapasitelerini yükseltmesi bekleniyor.
Küresel değer zincirindeki dönüşümün farkında olan Türk hükümeti de Türkiye’yi Kovid-19 sonrası değer zincirine hazırlamak için tüm paydaşlarla bir çalışma grubu kurdu.
TÜRKİYE, MIKNATIS HALİNE GELDİ
Türkiye’nin stratejik konumu, serbest ticaret ağı, güçlü lojistik altyapısı, üretim çeşitliliği, yüksek teşvikler, maliyet avantajlı nitelikli iş gücü, güçlü sanayi kümelenmesi ve liberal yatırım iklimi ile ülke, uluslararası şirketlere küresel değer zincirine bağlanmak için uygun bir ortam sunuyor.
Türkiye’nin stratejik konumu bölgede üretim, ihracat ve yönetim merkezi olarak çok uluslu şirketleri çeken ve küresel değer zincirine katılımını sağlayan bir mıknatıs haline geldi.
Türkiye, 1,3 milyar insanın yaşadığı ve 26 trilyon dolarlık GSYH’ye sahip Avrupa, MENA ve Orta Asya pazarına 4 saatlik uçuş mesafesinde. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği ve 20’den fazla ülke ile Serbest Ticaret Anlaşması (STA) bulunuyor. Türkiye, iyi gelişmiş bir altyapı ve kesintisiz iş hizmetleriyle desteklenen, küresel değer zincirleriyle güçlü bağlantıları olan, çeşitlendirilmiş bir üretim üssüne sahip. Ayrıca, hükümet, özel teşvikler ve iş gücü geliştirme programları aracılığıyla küresel değer zincirine katılımı aktif olarak destekliyor.
Korumacılığın yükseldiği bir zamanda, liberal bir politika çerçevesi küresel değer zinciri dönüşümünde çok önemli bir rol oynarken, Doğrudan Yabancı Yatırım Hukuku ile Türkiye, güçlü bir yasal koruma mekanizmasına sahip olarak yatırımcıları cezbediyor.
TÜRKİYE’NİN YÜKSEK VASIFLI İŞ GÜCÜ VE STRATEJİK COĞRAFİ KONUMU
“Bölgeden bölgeye” stratejilerinin bir parçası olarak, bölgesel veya yerel üreterek müşteri ihtiyaçlarına karşılamaya çalıştıklarını belirten Jens Dallendörfer, şöyle devam etti:
“Zaten Wilo, 1992’den beri Türkiye pazarına güveniyor. Türkiye’nin yüksek vasıflı iş gücü ve Avrupa ile Asya arasındaki elverişli ve stratejik coğrafi konumu sayesinde üçüncü ülkelere ihracat için bir merkez olma potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz.”
TEDARİK ZİNCİRİNDE EĞİLİMLERİ ANLAYAN ÜLKELER FAYDA SAĞLAYACAK
Uluslararası hukuk firması Baker & McKenzie’nin uluslararası ticaret ortağı Mattias Hedwall, bütüncül bakış açısıyla Baker & McKenzie müşterileri arasında Türkiye’nin, yeni tedarik zinciri yatırımları için iyi bir yer olarak görüldüğünü belirtti.
Hedwall, “Benim düşüncem, tedarik zincirlerinin nerede ve nasıl kurulacağına dair daha stratejik değerlendirmeler göreceğimiz yönünde. Bu, vergi ve istihdam etkilerini, yer değiştirme maliyetlerini, personel için giriş-çıkış ve vize konularını, yatırımdan çıkış olanaklarını ve gelecekteki değişikliklere hızla uyum sağlamayı içerecektir.” ifadelerini kullandı.
Kovid-19 salgınının tedarik zincirindeki çeşitli sistem ve süreçlerin ani şiddetli stres ve değişime nasıl tepki verdiğini gözlemlemek için benzersiz bir durum sunduğunu ifade eden Hedwall, “Şu anda görülebilen şey, daha fazla tedarik zinciri inovasyonu için fırsatlar sunabilecek teknoloji ve sürdürülebilirlikteki gelişmeleri dikkate alan yapısal çözümleme analizlerinin hızlandırılmasıdır. Birçok şirket, hem daha uygun maliyetli hem de sürdürülebilir ve çevre dostu olabilecek, işler daha az kırılgan hale getiren tedarik zincirinin çeşitlendirilmesine yol açabilecek olan üretimi müşterilere daha yakın hale getiriyor. Bu eğilimleri anlayan ülkeler bundan çok faydalanacak.” şeklinde konuştu.
TÜRKİYE, BÖLGESELLEŞMEYE GEÇİŞTE POTANSİYEL MERKEZ KONUMLARININ ÖN SIRALARINDA
PwC Türkiye Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Şirket Ortağı Tolga Baloğlu da geçen yıllarda uluslararası şirketlerin, küresel tedarikleri için Uzak Doğu’ya odaklanarak düşük maliyetli üretim faktörleri, satışları artırmayı, avantajlı teşvikler elde etmeyi ve stratejik satın alma hedeflediklerini belirtti.
Baloğlu, “Bu, küreselleşmeden bölgeselleşmeye geçişe yol açıyor. Türkiye, üretim çeşitliliği ve büyüyen pazarlara yakınlığı ile potansiyel merkez konumlarının ön sıralarında yer almaktadır.” dedi.
Türkiye’nin küresel rekabet gücünü geliştirerek potansiyelini artırabileceğini vurgulayan Baloğlu, “Türkiye, son zamanlarda makroekonomik alan ve ürün piyasası verimliliğinde düşüş gösterirken, teknoloji benimseme, altyapı ve iş gücü piyasasında ilerleme kaydetti. Makroekonomik ortam ve iş gücü piyasası, gelişim için potansiyeli en yüksek alanlardır. Bu alanlardaki iyileştirmelerle ve büyük pazar büyüklüğünden yararlanarak Türkiye, bölgesel bir üretim, ticaret ve lojistik merkezi için daha da çekici bir yer olma fırsatını yakalayabilir.” ifadelerini kullandı.